Denizin Kadim Sırdaşları
- Baran

- 29 Eyl 2020
- 4 dakikada okunur
Gün doğmadan yola çıkan kafile puslu bir sabahın ilk ışıklarıyla varmıştı sonsuzluğun, Akdeniz’in, kıyısına. Çimlerin ve yolların üzerini bir battaniye gibi örten kar tüm gürültüyü de yeryüzünü örter gibi örtüyor ve yutuyordu. Zaten kutsal bir toplantının arifesinde olunduğundan pek öyle kimse de konuşmuyordu. Ancak yirmili yaşlarının sonunda olabilecek bir adam kafilenin önünde at sürmüş ve şimdi de atını ağaçlığın içinde bırakıp karla kaplı kumlara adımını atmış halde denizin kıyısına dek yürüyordu. Kar taneleri omzunu örten kürküne ve saçlarına düştükçe beyaza bürünüyordu kumral teni ve kapkara kıyafetleri. Hele alnı ile saçlarının birleştiği yere taktığı gri ve ince, tam ortasında mavi bir taş bulunan taç sabah güneşini örten kar bulutlarının arasında daha bir parlıyordu. Arkasından gelen yüzlerce insan yalnızca her bir ailenin en büyüğü veya onun yerine gönderilmiş daha genç kimselerdi. Birkaç çocuk da ilk defa bu töreni izleyecek kadar büyüdüğüne kanaat getirildiğinden orada bulunuyordu. Her erkeğin en az bir kere bu töreni görmesi adettendi çünkü bir gün hepsi evlenip çoluk çocuğa karıştığında ailelerinin en büyüğü olacaklardı. Bu çocuklardan biri Kırmızı Uuor’un oğluydu. Aynı eyeri paylaştıkları dayısı atlarından inip de sahile yürürken dedi ki ona,
“Biz ilk Tanrıya inanırız. Suya. Bizim damarlarımız denizin kutsal suyuyla doludur. Şimdi babanın ardında yürütülen dört adam da bizden biri olmak için buraya kadar bizimle sürdüler atlarını.”
Çocuk cevap vermeden dinledi. Babası etrafındakilere kuru odun bulup ateş yakmalarını söylediğinde buyruğun her muhatabı “Emrin olur Kırmızı Uuor.” Cevabıyla odun kesmeye koyuldu.
“Dayı.” Dedi Uoor’un oğlu. Dayısının sağ koluna sımsıkı yapışmıştı. “Babama neden kırmızı diyorlar?”
“Babanın yaptığı iş kan dökmeyi de gerektirir evlat” dedi Meşeyıkan. “Birkaç yıl sonra 14 yaşında bastığında sen de kendine bir isim edinecek ve o zaman kırmızının ne anlama geldiğini daha iyi öğreneceksin.”
Dört bir yanı leş kargaları sardığında güneş ufukta yükselmeye baş göstermişken artık aşağı yukarı her şey hazırdı. Kar neredeyse durmuş ve bulutlar az da olsa dağılmıştı.
Herkesin kulağında yalnızca denizin genç bir kadının vücudu gibi dalgalanıp sahile çarpışının sesleri ve kargalar duyuluyordu.
“Şunlara bak.” Dedi Meşeyıkan, kargaları işaret ederek. “Burada birazdan ne olacağını senden daha iyi biliyorlar.” Güldü.
Uuor’un oğlu da gülünecek şeyin ne olduğunu anlamasa da dayısının onu neşelendirmeye çalıştığının farkında olarak güldü. Dayısı onun için yıkılmaz bir kale gibiydi. Annesinin ölümünden beri, babası tüm bu işlerle uğraşırken, onu dayısı büyütmüştü ve ona güveniyordu. Zaten Meşeyıkan görünüş itibari ile de dağ gibi bir adamdı, dörtgen yüzü ve kocaman bir cüssesi vardı. Bir gözü yoktu fakat bu gözü nasıl kaybettiğini Uuor’un oğluna hiç anlatmazdı.
“Şunlar kim?” diye sordu Uuor’un oğlu bir eliyle dayısının koluna sarılırken bir eliyle de ateşin etrafında toplanmış on kadar yaşlı adamı gösteriyordu.
“Onlar aramızda en yaşlı ve en çok şey bilen on adamdır.” Diye yanıtladı dayısı ve devam etti, “Şimdi elinden geldiğince sessiz ol çünkü su kendisinden başka gürültüden hoşlanmaz.”
“İlk ve en eski Tanrı, yaşamımızın kaynağı. Sana yeni insanlar getirdik. Onları al ve içini kendinle doldur ki sonunda sana layık olabilsinler. Onları al ve bize geri getir. Daha güçlü getir.” Diye haykırdı yüzünü denize dönerek Kırmızı Uuor.
“Al ve geri getir. Daha güçlü!” diye üç kez gürledi Uuor’un arkasından yüzlerce insan. Uuor’un oğlu ürkse de dayısının gözleriyle verdiği cesaret ile üçüncüye yetişip kalabalıkta kaybolan titrek bir sesle bağırdı.
“Al ve geri getir. Daha güçlü!”
Uuor yanında getirdiği adamları başları denizin içine girecek şekilde sahile yatırdıktan sonra onlarla sessizce konuşmaya başladı.
“İsimlerini, anne ve babalarını soruyor.” Diye açıkladı meraklı gözlerle bakan yeğenine Meşeyıkan. “Ve onlardan daima Su için yaşayacaklarına dair bir yemin bekliyor.”
“Sonra ne olacak?” diye sordu Uuor’un oğlu.
“Kanlarını denize akıtarak onları Suya bağışlayacak.” Dedi dayısı. “Karşılığında da Su onlara daha güçlü bir hayat bahşedecek. Boğazları kesildikten sonra ateşin etrafına yatırılıp yeniden doğmaları beklenecek. Yaşlılar onlar için dua edecek ve adaklar adayacaklar suya, suyun onları bize geri vermesi için. Nihayet hayata dönüp kanamaları durduğunda onlar da bizim kadar güçlü ve bizim kaderimize ortak olacaklar.”
“Boğazları mı?” dedi ve irkildi Meşeyıkan’ın yeğeni. Meşeyıkan gözlerini olan bitenden ayırmadan, ki bu sırada Uuor suyun yeni müritlerinin kanını suya kavuşturmaya başlamıştı bile, başıyla onayladı. Uuor’un oğlu bir anlığına babasının insanların boğazını kestiğini gördü ve olduğu yere kustu.
“Kanı ilk defa görmek asla kolay değildir evlat.” Dedi Meşeyıkan ve yeleğinin içinden çıkardığı bir bezle yeğeninin yüzünü temizledi.
“Ya geri dönmezlerse?” diye sordu çocuk yaşlılar cesetleri ateşe yakınlaştırırken.
“O zaman Suyun bahşedeceği gücü hak etmiyorlardır.” Diye cevapladı dayısı kendinden emin şekilde.
Dualar edildi ve adaklar adandı. Yaşlılarla birlikte tüm kalabalık ateşe bir adım daha yaklaşarak ilahilere hep bir ağızdan eşlik ediyorlardı. Antik dilde söylenen bu şeylerin hiçbirini anlamayan fakat oldukça ilgi çekici bulan çocuk çok geçmeden dayısının kollarında uyuya kaldı ve uyandığında cesetlerin tümünün ayaklanmış olduğunu şaşkınlıkla gördü. Suyun yeni kullarının tebrik merasimi sona erdiğinde artık öğle saatleriydi.
“Yola çıkalım” Dedi Kırmızı Uuor. “Yapacak oldukça fazla işimiz var.” Kalabalığı yarıp geçerken oğlunun yanağına bir öpücük kondurup saçlarını okşadı,
“Artık gerçek bir adam oldun oğlum” dedi. Babasının arkasından geçen her adam benzer şeyler söyleyerek onu da tebrik ettiler.
Sonunda dayısı ile ata bindiklerinde,
“Dayı,” dedi Uuor’un oğlu. “Sizden biri olmam için benim boğazım ne zaman kesilecek?”
Gülerek cevapladı bu kibar soruyu Meşeyıkan,
“Sen zaten bizden birisin evlat! Damarlarında deniz ve tuz dolaşıyor. Annenin ve babanın damarlarında da deniz ve tuz dolaşıyordu, onların anne ve babalarının damarlarında da. Biz Suyun daimi sırdaşları ve Suya inanların kadim koruyucularıyız. Ben hayatta olduğum sürece kimse senin boğazını kesemez, baban bile.





Yorumlar