top of page
Ay Aşamaları

Göğe Tırmanış

  • Yazarın fotoğrafı: Baran
    Baran
  • 8 Eyl 2020
  • 3 dakikada okunur

Çağlar süren nöbettin ardından yüksek insanların üç soyu Botia’nın ayaklarının dibinde, Batı Anadolu’da hayata gözlerini açtı. Belki Botia onları henüz fark etmeden çoktan kendi aralarında akıcı bir dil ile konuşmaya başlamışlardı. Yürümüşler, dağları aşmışlar, avlanmışlar, giyinmişlerdi. Onlar yıldızlar gibi parlak ve su gibi berraktılar. Zihinleri bir tanrının kusursuzluğuna yaklaşırdı fakat asla kusursuz olamazdılar. Dirin, Horan, Kirun’du bu üç soyun babaları. Tüm soylar kalabalıktı, eşleriyle birlikte doğmuşlardı. Bu yüksek insanlar bir anlığına Ulu Tanrı’yla göz göze geldiklerinden gözlerinde göğün parıltısını ve içlerinde de yangınını taşırlardı. Bu yüzden ilk doğanlar hiçbir zaman gerçek yaratıcıdan kopmadılar fakat çağlar geçtikçe bu yaratılış öyküsü zaman nehrine bir masal olarak ilişecekti yalnızca. Dirin üç oğlunu ve bir kızını, Horan iki oğlunu ve iki kızını Kirun ise eşini bile yanına almadan yolları aşmaya başlamışlardı. Geride kalan yüzlerce yüksek insan ise doğdukları yerde kalmış, kimisi başka yerlere göç etmişlerdi. Kalabalıktan uzaklaşanlar kısa sürede dünyevi yaşantıdan uzaklaşırdı çünkü bu onların kutsal ruhlarının yegâne kusuruydu. Gök ile aralarındaki kusursuz bağlantı onları dünyanın mutluluğundan da kininden de uzaklaştırırdı. Onlar bir gün ruhları göğe, Ulu Tanrıya kavuşana kadar ehlileştirdikleri atlarıyla dünyanın dört bir yanını gezer, kimseyle konuşmazlardı. Bunların dışında kalabalık yaşayıp yabanileşenleri de olmuştu. Özellikle Kirun’un geride bıraktığı soyu genellikle ormanlarda yaşar ve yabancılardan hoşlanmazlardı. Yüksek insanların tümü yaratılışlarındaki kusursuzluk sebebiyle kibirliydiler fakat kibir -Ara’nın işlediği üzere- evrenin ilk ve en büyük günahıydı. Kalanlarsa kabileler halinde temiz su kenarlarında yaşayıp gittiler. Ta ki bir gün Botia onların uyandığı fark edene kadar. Fakat öyle ki Botia onları, Dirin, Horan ve Kirun’u, onlar ayaklarının dibine gelene kadar fark etmemişti. Böylece tanıştı yüksek insanlar, savaşın efendisiyle, zira hayatları boyunca birkaç defa birbirilerine hizmet edeceklerdi.

Botia uyanmalarına çok sevindiği insanları güzelce süzdü. Onlar da Botia gibi uzun boylu ve cüsseliydiler. Etrafa yaydıkları etkileyici bir enerjileri vardı. Fakat Botia’nın onlarda uyandırdığı hisler bambaşkaydı. Onlar ilk bakışta, içindeki kıpırtılardan yola çıkarak, karşılarında bir heykel gibi tereddütsüz duran ve yerden çıkardığı kılıcını kınına sokan altın miğferli, altın zırhlı bu güçlü adamın göğe ait olduğunu hemencecik anlamışlardı. Böylece ona derin bir saygı duydular ve Botia bunu anladı.

Denizin öbür ucuna bağırdı Botia,

-Vakit geldi kardeşim! Nöbetimiz sona erdi.

Boria bunu duyar duymaz, kocaman bir kuşa dönüp kanatları göğü parçalarcasına müjdeyi vermek üzere Gök Bahçelerine yükseldi. O Aris’in huzuruna çıktığında Botia’da insanlarla konuşuyordu.

-Ben, dedi Botia, savaşın ve ölümün efendisiyim. Fakat sakın ha benden korkmayın. Çünkü savaş da ölüm de siz ve benim gibi yüce tanrının elinden çıkmıştır ve yaşamın bir parçasıdır. Siz yıldızlar gibisiniz, diye devam etti Botia. İnsanlarla konuşmak ve onlara yol göstermek onu çok iyi hissettirmişti. Fakat unutmayın ki yıldızlar yüzyıllar boyu parlar fakat bir gün sönerler.

Dirin, Horan ve Kirun onu anlayışla karşıladılar ve ölümün hakikatin bir parçası olduğuna kafa sallayarak onay verdiler. Sonra Magnessia çıkıp geldi, yeşillere bürünmüş saçı beline kadar uzanan siyah saçlı beyaz tenli bir genç kadın gibi göründü ormanların efendisi insanlara. Magnessia da şefkatle yaklaştı onlara ve dedi ki,

-Bu gördüğünüz ağaç sizi cennete, Gök Bahçelerine, götürecek ağaçtır. Orası sizi yeryüzündeki Ara’dan (lanetten) koruyacak tek yerdir.

Fakat Tanrılar seçme hakkını insanlara bıraktılar. Dirin ve Horan çocuklarıyla birkaç kelime kadar münakaşa etti ve şevkle geri döndüler fakat Kirun diğerlerine dönerek,

-Yıllardır yaban topraklarda aradığımız şey elbette ki buydu değil mi? İçimizdeki gök aşkı bizi vurmuştu bu yollara ve işte hasretini hissettiğimiz göğe ulaşacağız heyhat.

Beylerden ve çocuklardan onay sesleri yükseldi. Kirun’un konuşması onları daha da heyecanlandırıyordu fakat konuşması devam ettikçe Kirun’un heyecanı giderek azaldı.

-Fakat ben bu özlemi tek başıma sırtlayamam, dedi. Oğullarım, kızlarım ve karım adına çıkmıştım bu yolculuğa ama şimdi onlar olmadan göğe tırmanamam.

Botia bir adım öne çıkarak bir tanrının kudretinde buyruğunu verdi, elini güneye doğru uzatarak,

-Öyleyse git ve onları getir, dedi. Hükmümdür: Bu ağaç siz istediğiniz zaman gelip gidebilesiniz diye dünyanın sonuna dek burada kalacak.

Böylece Kirun mutlulukla güneye doğru at sürmeye ve Dirim ile Horan da çocuklarıyla beraber göğe tırmanmaya başladılar.

Yorumlar


  • Instagram
  • YouTube

©2020, twentyfourthskyart

bottom of page