Dirin ve Efendi Karga
- Baran

- 25 Eyl 2020
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Eyl 2020
Dirin ve Horan çocuklarıyla beraber toplam 10 fert tırmandıkları bahçelerden hep beraber inmeyi umarken inme vakti geldiğinde, Ara onların kaderinde kirli elleriyle dokunduğunda, yalnızca Horanın çocukları babaları olmadan fakat sayıları yüzü bulur şekilde indiler. Ara bir kuzgun kılığında Taşlı Kalenin çayırlarında uzun süre uçmuş ve insanların köylerine uğrar olmuştu. Bir gece Dirin tek başına çadırında otururken onun misafiri olup ona ağıza alınmayacak kehanetlerde bulunmuştu. Bu kehanetlere göre Tanrılar bir gün onu gözden çıkarıp Horan’ın insanlara liderlik etmesini yeğleyeceklerdi. Çünkü Horan ve oğulları demircilikte ustaydılar ve Aris onlara bu yüzden özel bir ilgi gösteriyordu. Dirin gözden düştüğünde nesiller boyu Horan’ın oğulları, dünyada bile, Dirin’in çocuklarına kibirleriyle zarar verecekler, savaşlara sebep olacaklardı. Bu nifak tohumları Dirin’in aklında filizlenmeye bırakıldıktan sonra Ara yıllar boyu kuzgun kılığında Dirin’in yanında dolaşıp durdu. Hiçbir tanrı bundan işkillenmedi çünkü Ara’nın gelişinden sonra Dirin artık Taşlı Kale’deki tüm ziyafet ve eğlencelerden uzak durur olmuştu, tanrıların gözüne gözükmüyordu. Fakat bu süreç Horan’ı tanrılara daha çok yaklaştırmıştı.
Bir gün Dirin Taşlı Kale’nin çayırlarında gezinirken, tanrıların tümü kalede göğün konseyini toplamıştı. Dirin kan vaktinde ormanların içine dalıp Ara’yı buldu ve ona sordu,
“Peki Efendi karga, bilge kuzgun ne yapmalıdır? Ben Horan’ın oğullarına gelinler verdim ve oğullarından gelinler aldım. Biz artık büsbütün akraba ve kandaşız.”
Bilge kuzgun silkinip gakladı, Dirin’in başının üzerinde bir tur atıp sol omzuna kondu ve kulağına fısıldayarak
“Oğullarına verdiğin kızlar artık onun kızlarıdır. Fakat sakın korkma kendi oğullarına aldığın kızlar ve onların oğulları da senin yanında saf tutacaklardır.”
“Fakat tanrıların gözü önünde bana zarar vermeyi göze alamazlar.” Dedi titrek bir sesle Dirin. Koskoca boylu poslu, uzun sakallı bir ailenin lideri değil de bir kedi yavrusuydu sanki.
Kuzgun zıplayıp Dirin’in sağ omzuna geçti ve yine fısıldadı onun kulağına
“Madem bunca kılıcı ve zırhı neden dövüp işliyor Horan ve oğulları? Seni gerekirse kılıç zoruyla kovacaklar bahçelerin en alt katlarına ve belki de dünyaya.”
İçine yıllar önce yine Ara tarafından yerleştirilen kinden cevher Dirin’in gözlerine vuracak bir alevle parlayıverdi. Belki onu herhangi birinin buradan kovabileceğine ihtimal dahi vermezdi fakat yıllar boyu gözünün önünde silahlanan Horan’ın soyu onu aptal yerine koymuştu.
“Öyleyse ben onlardan daha iyi savaşırım.” Diye haykırdı Dirin. Gözleri kırmızı birer yakut gibi parlıyor, hiddet onun damarlarında geziniyordu. Gün içinde Dirin oğullarından Suna ile Horan’a bir mektup gönderip onu konuşmak için ormanın derinliklerine davet etti. Mektup yazılırken Ara da kuzgun kılığında çadırın içineydi. Suna ile birlikte mektubu ulaştırmaya gitti. Günün geç vakitlerinde nihayet Suna Horan ile birlikte ormanın derinliklerine doğru yola çıktığında Seyyah ise Horan’ın oğullarına doğru kanat çırptı. Aris’in onlara göründüğü beyaz pelerinli, gri uzun saçlı ve beyaz sakallı kılığa bürünerek köylerine girdi ve meydanda bağırmaya başladı.
“Ey Horan’ın soyu, ulu insan oğulları! Siz ihanetin kokusunu duymaz mısınız? Kılıçlarınızı kuşanıp meydana yürüyün.”
Horan’ın oğulları ve torunları apar topar kılıç kuşanmış şekilde, meraklı ve şaşkın, meydana toplandılar. Horan’ın en büyük oğlu,
“Emrinizdeyiz Yüce Aris.” Dedi.
“Buyruğumdur.” Diye söze başladı Aris kılığındaki Ara,
“Babanız Horan, eli kanlı Dirin’in tuzağına doğru sonsuz ormana yürüyor. Dirin babanızı öldürüp insanların liderliğini ele geçirecek ve sizleri dünyaya sürecek. Silkelenip pederinizi kurtarın.”
Böylece meydanda bir curcuna zuhur etti. İnsanlar inanmakta güçlük çektiler fakat kimse Aris’in sözlerini inkara cüret dahi edemezdi. “Koşun öldürün” gibi cümleler, “Durun işin aslı nedir?” sorularını yutup kalabalığı önüne katarak ormanlara doğru sürdü. Ara ise oyunun son sahnesini oynayıp bahçeleri terk etti ve bin bir marifetinin en güçlüsünü kullanarak gezintiye çıktı, bilinmeze karıştı. Oynadığı oyun ve durmaksızın değiştirdiği şekiller onu da yormuş ve güçten düşürmüştü: Vaktini bekleyecekti.
Tanrıların görüşmesi yeni bittiğinde ve Horan’ın oğulları ormana varıp Suna ve Dirin’i gördüğünde babaları ile Dirin’in karşılıklı barışıp hiddetlendiklerini gördüler. Kulaklarıyla duyduklarını bir de gözleriyle görünce harekete geçmekte tereddüt etmeyen Horan’ın oğullarından en büyüğü öne çıkıp kılıcını çekti ve bağırdı,
“Öldürün kardeşlerim, oğullarım. Adınızın lekelenmemesi ve tanrıları memnun etmek için öldürün.”
Kılıcı Dirin’e dönmüştü. Bu sözü duyan Dirin, karşısında tartışmakta olduğu adamı öldürmek gibi bir amacı olmasa da savaşın galeyanına yenik düşüp Suna’dan aldığı kılıç ile Horan’ı öldürdü. Ardından saniyeler içinde Dirin ve Suna da kılıçtan geçirildiler. İkisinin de cesetleri tanınmaz hale gelene kadar delik deşik edilmişti. Arbede sonlandığında Horan’ın oğulları karşılarında orman içinden çıkıp gelen Botia’yı gördüler. Savaşın ve ölümün efendisi Botia çoktan ormanın derinliklerinde üç mezar kazmıştı, kim bilir ne zamandır oradaydı. Botia ölülerin tümünü Horan’ın oğullarına gömdürdü.
Bu sırada Gök Bahçelerinin efendisi Aris’in sesi insanların bedenlerini yırtıp geçerek ruhlarında çınladı. Aris derhal Taşlı Kale’nin konseyine gelinmesini buyurmuştu. Bu davetin agresifliğinden nasibini Botia da almıştı. Horan soyu bin merdiveni çıkarken yol boyu kederli fakat gururlu sözlerle birbirilerini teselli ederek ağıtlar yaktılar. Taşlı Kale’ye vardıklarında çoktan Botia’yı diğer tanrılarla tartışırken buldular.
“Sen” dedi Aris, Botia’ya “Ulu Tanrının en nadide çiçeklerinden birisin. Nasıl olur da insanların birbirini öldürmesine göz yumarsın? Onları izleyip de niçin dur demezsin? Yoksa sende de Ara’nın hırsı ve kibri mi birikmiştir?
Botia bu suçlamaları sakince cevapladı,
“Ben de insanlar için nöbet tutmadım mı ey kardeşlerim? Ara’yla savaşmaya ant içmedim mi? Ben savaşın ve ölümün kokusunu aldım ve oraya yürüdüm Aris. Vardığımda neler olacağını çoktan anlamıştım fakat elimden bir şey gelmez. Bu savaşın ve ölümün yazgısıdır Aris. Ölüleri gömdürerek onlara ölümün ne demek olduğunu öğrettim. Benim tabiatım ve yazgım budur.”
Bu sırada insanların kapıların önünde içeri alınmayı bekledikleri fark edilince bu tartışma ertelendi ve Botia olup bitenlere tanık olduğuna yemin ederek koltuğuna çekildi.
Aris Horanlardan en büyük oğulun öne çıkmasını buyurdu.
“O hepiniz adına yargılanacak ve sizler cezanızı olduğunuz yerden dinleyeceksiniz.”
En büyük oğul öne çıktı fakat sözünü esirgemedi,
“Bizi babamızı koruduğumuz için cezalandıracak mısın yüce Aris? Bu adalet midir? Bize bu ölümü siz emrettiniz.”
Aris böylece her şeyi anladı fakat önce oğuldan sonra da Botia’dan olan biteni dinledikten sonra salondaki tüm tanrılar bunun Ara’nın işi olduğu hakkında ancak hemfikir olmuştu. Hele Horan’ın oğulları Dirin’in suçlarını artırarak kendilerini aklama peşindeyken Dirin’in bir kuzgunla hemhal edip durduğunu söyleyince olay tümüyle açıklığa kavuştu.
Aris buyurdu ki
“Dirin ölerek cezasının kefaretini ödemiştir. Zaten ölü bir insana verilecek başka ceza da olamaz. Fakat siz yaşayanlar, bundan böyle bahçelerin en alt katında biz tanrılar ve gökten uzak yaşayacaksınız. Belki de dünyada olan biteni göreceksiniz ve hala bahçelerde yaşayacaksınız fakat Ara’nın laneti üzerinize bulaştığından keder sizden eksik olmayacak.”
İtirazlar ve haykırışlar yükseldi Horan’ın soyundan. Masumdular ve kandırılmışlardı. Fakat Aris itirazlara hiddetlenerek cevap verdi,
“Siz Taşlı Kale’nin çayırlarına, Gök Bahçelerinin en yüce katına kan bulaştırdınız. Artık kan sizden eksik olmayacak.”
İnsanların haykırışları yükselerek gürültüye döndü. Türlü tehditler ve küfürler savurdular. Kibirliydiler. Tanrılarına meydan okudular. Böylece Aris onların çoktan Ara’nın kaderine ortak olduğunu üzgün bir şekilde fark etti. Tüm kudretiyle emretti.
“Ağaca gidip dünyaya dönüp Horan’ın oğulları. Artık burada sizin yeriniz yok. “
İnsanlar donup kaldı fakat içlerinden Ara’ya ve Aris’e lanetler okuyup intikam yeminleri ederek kaleden ayrıldılar. Onlar için cennet serüveni sona ermiş ve dünyaya dönüş başlamıştı.





Yorumlar