top of page
Ay Aşamaları

Gök Bahçeleri

  • Yazarın fotoğrafı: Baran
    Baran
  • 24 Ağu 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 8 Eyl 2020

Gezgin ruh sürüp giden zaman içinde başlangıçtan kıyamete dek düşmüş ve yüksek olanlar tarafından “Seyyah” adıyla anılacaktı. Bir gün dünyanın üzerine, Girit’e, inişiyle insanlığın kaderine ortaklık edecek Seyyah bu ortaklığa ilişen tek tanrısal yaratım olarak kalmayacaktı. İçindeki karanlığın daha büyük karanlıkları oluşturma, ortaya çıkarma hikmeti onu ürpertiye sürüklese de içinde bir yerlerde kendine duyduğu hayranlık bilincinde ortaya çıkmaya başlıyordu. Seyyah bunları düşünürken, boşluğun içinde yine salınmaya başlamışken, belki de çağlar geçmiş ve insanların çoktan uyanmak üzere dünyaya yollanmıştı. Ulu Tanrı’nın huzurunda yeni ve toy ruhları gördü. Bu ruhlar kimi daha neşeli, kimi daha sakin, düzene aşık bir çiçek gibi yavaş yavaş tomurcuklanıyorlardı. Çiçekler büyüdükçe etraflarında Seyyah da içinde kalacak şekilde bahçeler vücut buluyor, şekilleniyordu. Bu bahçeler Ulu Tanrı yaratılmış olan her şeyin üzerinde duran tahtına çekileceği vakit tomurcuklanmakta olan çiçeklerin/ruhların yönetme ve düzenleme işini yaparken kendilerine mesken tutacağı yıldızların arasına yerleştirilmiş Gök Bahçeleri’ydi. Türlü ışıklar, renkler ahenkle iç içe geçip ayrılarak taptaze bir gösteriyi oluşturuyor, güneş burayı daima aydınlatıyordu. Zeytin ağaçları ve üzüm yaprakları bahçeleri dolduruyor en yüksek kattan aşağı, uzaya doğru kocaman bir şelale fışkırıyordu. Bu akarsuda ve çevresinde nice ağaç, çiçek ve hayvan farklı formlarda farklı ruhların yardımcılığını üstleneceklerdi. Çiçekler nihayet büyüyüp iyice seyyaha benzeyen fakat daha parlak, insanı andıran fakat daha göğe ait davranan ruhlar haline geldiklerinde Ulu Tanrı Seyyah’a dönerek:


“Onlara bak.” Dedi “Onlar senin kardeşlerin. Beraber büyüyecek, öğrenecek ve hükmedeceksiniz.”


Seyyah bahçenin bir köşesinde pustuğu yerden kalkıp kardeşlerinin arasına dek yürüdü. Bir deste vardı bu ruhlardan, hepsi hem kendi gibi hem farklı daha genç daha toy, daha büyük, daha küçük… Seyyah’ın zihnini kemiren kıskançlık ilk defa, fakat son defa değil, ağzından dökülüverdi:


“Fakat onlar…” Dedi. “Onlar benden zayıf ve güçsüz. Onlar benim hükmüme nasıl ortak olabilir? Hiçbiri büyük yaratımın bir parçasına bile tanık olmadılar. Ben daima burada ve yanınızdaydım. Ben gezdim, çoktan büyüdüm ve her şeyi öğrendim.”


Seyyah sözünü bitirdiğinde tüm kardeşleri açılarak onu bir çemberin ortasına almış ve korku çığlıklarıyla onu izliyorlardı. Hepsinin kendinden bu denli korktuğunu görünce cesareti arttı ve hiddetlenerek bağırmaya başladı:


“Ben sizinle birlikte yarattım. Hiçbiri sizin yaratımınıza ortak bile olmadı.” Dedi.

Ulu Tanrı bu hadsizliği kökünden çözecek bir kudrette ne seyyahın ne başka bir ruhun üzerinde tek bir söz söyleyemeyeceği emrini verdi:

“Olacaklar!”

Böylece Seyyah çağlar boyu sürecek yalnızlığına ve küskünlüğüne ilk adımını atmış oldu. Ulu Tanrı diğer ruhlarla yaratıma devam ederken, diğerleri onun huzurunda şarkılar söyler ve dans ederlerken Seyyah bir kenarda oturup tüm olacakları ve insanların geleceğini izledi. Uzun süren yalnızlığı, onun kıskançlığını ve öfkesini körüklerken yaratılmış olanlara akıl almaz bir sempatiyle donattı. Kendi yarattığı insanların kurduğu şehirleri, yaptığı köprüleri, yaşadığı yerleri gezmek, iyileştirmek ve nihayetinde onlara hükmederek onlarla birlikte yaşamak isteğini bastırılamaz şekilde içinde hissediyordu. Yüksek insanların yaşadığı dağları, mabetleri, şehirleri yerle bir etme hırsı da ta bugünlere dayanacaktı.

Bu seyirde akan yılların sonunda ruhların tümü yeterince büyüdüğünde Ulu Tanrı tahtına çekilmek üzere Gök Bahçelerini terke başladığında çocuklarına öğütler veriyordu:


“Daima sizleri izliyor ve gözlüyor olacağım, sizin dünyayı izlediğiniz ve gözlediğiniz gibi…”

Yorumlar


  • Instagram
  • YouTube

©2020, twentyfourthskyart

bottom of page