Günler Düşü - 03.02.2022
- Baran

- 3 Şub 2022
- 2 dakikada okunur

Bugün itibariyle hayatımdaki yerini düzenli terapilere borçlu olduğum fakat o gün için kendisinden yalnızca iş arkadaşım diye bahsedeceğim bir iş arkadaşıma – 2021 sonbaharında, ofiste – yazmak ihtiyacımı söylemiştim. Yıllar boyunca sonbaharın hayatımda türlü değişiklikler, dönüşümler, yıkımlar ve yeniden kurulmalar zamanı olduğuna inandım fakat bu tip romantik düşüncelere karşı inancımın kırılması bir yana bugüne dek bu inancı zihnim büsbütün unutmuştu. Unutmayan ruhumsa arkadaşına yazmak ihtiyacından bahsediyordu. Hayatın düzenli ataklarında gardımı düşürdüğüm ilk an yuvarlanıp ayağa kalkmadan önce bir müddet içime dönmeyi ve gücümü toparlamayı yeğlerim, işte bu anlarda bende bir yazmak bunalımı ortaya çıkar. Şiir benim için kötü gün dostu, dolup taşma işi, moral bozukluğuna iyi gelen ilaç veya içini dökmek değildir. Şiir benim için mesai isteyen, uzun vakitler alan, duyguyla harmanlaşık fakat tümüyle duygusal olmayan bir dil işçiliğidir. İçime kapandığım bu anlarda doğal olarak şiir yazmayı hiç istemem, işçiliğe ayıracağım eforum olmadığı gibi enerjimin tümünü hayata geri dönmeye adamalıyım.
Ona söylediğim şey, yazmak istediğim ve şiirden uzak bir şeyler yazmam gerektiğiydi. Bu benim sonbaharımdaki dönüşüm ve yıkımla savaşmak için geliştirdiğim yeni metot olacaktı, sanırım. Diğer yandan geçmişle bağını koparamayan içim, şiir dışında bir şeyler yazmakta da geçmişe dair izler buluyordu şüphesiz. Buna rağmen henüz bu ön hazırlığı başlatamadan hayatımda türlü ve kronik varoluş problemlerimle baş başa kaldım, ki hayatın özü bu kadarıyla özetlenebilir. Bu ani fakat anlaşılabilir kopuşum çevremdeki tüm insanlar tarafından gözlemlenirken ayları devirdim, uzaklaştım, eskiden korktum ve ona döndüm, yüzleştim ve yaralandım, aynalarla alışılageldik ve ofansif münasebetlerim oldu. Bu süreç içinde hiçbir şey yazmadım. Aylar boyu hiçbir şey yazmamak beni yine ömrümün vazgeçilmez hislerinden “şiirden kopma korkusuna” itti. Bu itiş her defasında beni hem vicdani bir yük altında bırakıyor hem de yazmak için ayrıca bir çaba sarf etmeme sebep oluyor. Vicdani bir sorumluluk altında yazmaya uğraştığım her şey yapmacık, pek duygusal ve depresif olduğundan bu döngü benim “artık yazamama” korkusuna kapılmamla başa dönüyor. Aylar sonunda arkadaşım bana, ona bahsettiğim yazmak ihtiyacımı hatırlattığında hiç fark etmeden geliştirdiğim bu öz savunma mekanizmasını, ona neyden bahsettiğimi, söylerken ne yazmayı planladığımı çoktan unutmuştum. Her şeyden koptuğum o anda dışsal sorunların getirdiği tüm içsel çarpışmaların üzerine bir de yazma-yazamama depresyonu benim hayata dönüş sürecimi oldukça ertelediğini/uzattığını unutmuştum.
Nihayetinde bu büyük depresyonların tepe noktalarından birinde odalar zihnimde parça parça aydınlandı. Ona yazmak ihtiyacımdan bahsederek hayal ettiğim şey tam olarak buydu. Bunu yazmak.





Yorumlar