top of page
Ay Aşamaları

Günler Düşü - Tükenmiş

  • Yazarın fotoğrafı: Baran
    Baran
  • 8 Kas 2022
  • 4 dakikada okunur

ree

Yazdıkça somutlaşan bir şiir bu. Şiirin ilk kısmı oldukça soyut ve şiirsel olarak aradığım bir noktada başlıyor ki bu benim zaten bu şiir için hayal ettiğim yegane tonlardan biri. Daha karanlık, içinde bazı mistik ögeler var, sana hep dediğim gibi daha vahşi bir şiir istiyordum en başından beri. Bu vahşilik konusunda aradığım formu ise şu şekilde örneklendirebilirim, mesela korku filmleri gibi düşünelim. Aradığım şey durgun, gerilimli, bilinmezliğin ön planda olduğu bir film, koyu kırmızı bir Adam Riches resmi gibi. Daha hareketli ve doğrudan canavarlaştırma tekniğiyle yazılmış filmler ise bu konuda kaçmak istediğim bir türü temsil ediyor. Bu tip yapımlar bana hiç de korkunç gelmiyor, aksine gülünç buluyorum böyle şeyleri; biliyorsun daha yeni böyle bir film izledik. Somutlaşma durumu verdiğim bu film ve korku şekilleri konusunda büyük bir yer tutuyor diye düşünüyorum. İnsanın eliyle tutamadığı şeyleri izah etme konusundaki yetersizliği bu korkunun en büyük kaynaklarından biri sayılır sanıyorum. Anlayamadığımız şeyin korkunçluğu doğrudan somutlaştıramamakla ilgilidir gibi bir argümanım var bu konuda. Doğrudan bu ayırda varışım SOMA isimli korku oyunun içerdiği korku ögeleri hakkında harika bir YouTube videosu izlemem ve yine aynı zamanlarda Lovecraft hikayeleriyle ilgilenmeye başlamamla oldu. Şiirin içinde bir tür kozmik korku tecrübesi hissetmek beni çok heyecanlandırır fakat sırf bundan değil zaten en başından beri Adam Riches’ın çalışmalarında da aynı şeyi seviyordum ve psikedelik imgeler ile tüm bunlar arasında müthiş bir bağlantı seziyordum. Hayır psikedelik imgelem bana korkuyu çağrıştırıyor demiyorum. Psikedeliklerin hissettirdiği bir bütünün parçası olmak, bütünlüğün içinde erimek imleri ile kozmik korkudaki asıl korku unsuru olan “sen bütünün içinde onlarcasından birisin” alt metni arasında bir paralellik yakaladığıma inanıyorum diyorum yoksa mutluluk ve korkuyu aynı kefeye koyacak değilim. Ayrıca üretebileceğim her türlü argümanın dışında sadece ve sadece bilinmezliğin şiirlerdeki mistik havasını da seviyorum. Tüm bunlara karşın şiir üçüncü bölümden itibaren somutlaşmaya başlıyor. Bunun en önemli sebebi bu şiire olan hırsımın ilk iki bölümde tükenmiş olması olabilir. Zaten bundan sonra hemen bu şiirin çok uzun, en az on bölüme sahip bir şiir olacağından bahsetmeye başlamıştım hatırlarsın. Çünkü üçüncü bölüme gelene kadar çıkardığım işe öyle hayran kalmıştım ki bunu bir tür fantezi unsuru haline getirerek sürdürmeye çalıştım.


Şiir aslen üç veya belki de dördüncü bölümde kalmalıydı. Tam da bu sürecin ardından sana şiirin gittiği yönden hoşnut olmadığımı söylemiş ve bundan yakınmıştım. Eğer öyle yapacak olsam dördüncü bölümü biraz daha uzun yazardım ve bitirirdim. Fakat ben bitirmedikçe ve eskisinin aksine şiirin içine kurgusal bir zemin oturtmaya çalıştıkça şiirdeki imgeler cisimleşmeye başladı. Bana sorarsan şiirin imgesel dokusu bu kurgusal işlerle hiç uyuşmadı sanki basitleşti şiir gözümün önünde. Geldiğim noktada açıkça annemden, babamdan, kedilerden sürekli olarak bahsetmeye başladım. Mesela ısrarla “Pakize yazsam mı yazmasam mı” diye düşünüyorum. Pakizeyi çok seviyorum ve son iki bölümdür anlattığım şeylerin içinde Pakize olmazsa olmaz bir karakter benim için ama ismi o kadar alakasız geliyor ki şiire. Bütün temayı ciddiyetsiz hale getiriyor gibi. Aynı şekilde en son yazdığım peygamberlerden İbrahim, baltanın cebi kısımları… Mani gibi geliyor kulağıma. Mani kötüdür demiyorum ama bu şiirin hiç manilik bir tonu olmamasına karşın şiire uydurmaya çalışıyormuşum gibi geliyor. Sırf illa şu kadar bölüm yazacağım dedim diye. Halbuki şiire biraz ara verdikten sonra beşinci bölüme tam da şiirin gitmesini istediğim yöne uygun başlayabilmiştim. Başka bir şiir yazmaktan çekiniyorum sanırım. Belki de tüm bu yazdıklarım beş ayrı şiir olabilirdi. Bu noktada bunların artık birbirinden bağımsız şiirler olması mümkün değilse de biliyorsun aslında ikinci bölüm birinci bölümden çok önce yazdığım başka bir şiirdi zaten. Bu şiir için boşuna mı kafa yoruyorum bilmiyorum. Bir tür ahit yazmak, hele uzun fakat tematik olarak tutarlı bir iş ortaya koymak gerçekten çok zorluyor beni. Bunun bir kitap olabileceğini hayal ediyordum hep. Şiirin on üç bölümü kitabın ilk kısmı olabilir. Diğer kısımlarda bundan başka temalarda yine normal uzunlukta şiirler olabilir. Kitabın adı da tabii bu şiirin adı olacak. Hem de artık gerçekten birileri okur diye değil. Sırf bakıp ikimiz mutlu olalım, ortaya bir sanat eseri çıkarmanın heyecanını yaşayalım diye.


Şimdi dönüp baktığımda şiirle ilgili planlarım yine heyecan verici fakat bazen bitmiş bir savaşı veriyormuşum gibi tükenmişlik hissettiriyor. Bu şiire, belki de şiire bir süre ara vereceğim. Bu elbette ki yazmayacağım demek değil. Aktif olarak mevzu bahis şiiri düşünmekten uzaklaşmak istiyorum demek. Belki de yeni bir şiiri arayıp bulmak gereklidir.


Ahitin 6. bölümden itibaren cehennemin derinliklerine yol almasını istiyorum. Yeraltına tek başına yolculuk eden bir adamın hikayesi benim çok beğendiğim bir klişedir. Şiirde yeraltına önce bir amaçla yolculuk etmeyi fakat orada bir azapla karşılaşmayı düşünüyorum. Dile getirmekten korktuğum şeyleri, kendime söyleyemediğim şeyleri de yazacağım. Düştüğüm uçurumdan çıkıp, kayıkla gemimi bulup, dağ geçidinden gerisin geri dönüp (bekçinin cesedi de bu noktada şiire tekrar dahil olacaktır) kazdığım mezara girecek ve bedenimi orada bırakacağım altıncı bölümde. Altı ruhumun yeraltında yolunu aramasıyla geçecek. Yedi ise ruhumun bedenime geri dönmeye çalışmasıyla sürebilir. Eğer bu yolu izleyeceksem şiiri dokuzdan önce bitirmek istemem çünkü yazmayı planladığım ama henüz zihnimde oturmamış motifler de saklı bende. Öncelikle biraz şiirden uzaklaşıp İlahi Komedya'yı ve Odyyseus'u tekrar okuyacağım. Burada şiirin destanlaşmamasına çok özen göstermek istiyorum ve böylesinden korkuyorum o yüzden bu iki destanı okuyup da şiirin üzerine yumulmayacağım. Bu öykülerin temalarına, konularına, karakterlerine ihtiyacım varsa da biçimlerine ihtiyacım yok. O yüzden kendime zihnimin berraklaşması için biraz izin vereceğim. Belki de şiirin ilk bölümlerini yazdığım günlere mental olarak geri dönmem ve haliyle o karmakarışık, psikotik imgeleri tekrar yakalamam mümkün değildir. Şayet mümkün değilse taklit edeceğim, taklit edemezsem şiiri tıkandığım noktada bırakacağım. Bu kadar uzun bir şiir yazarken kelime tekrarına düşmemek çok zor. Şiirin atmosferiyle bağdaşan bazı kelimeleri aklıma geldikçe not alıp daha önce bu şiirde kullandım mı diye kontrol etmeye başladım sık sık. Aynı şeyleri yazıp durmak istemiyorum.


Bütün bunlar ne için? Sorusunu sormadığın her an teslim oluyorsun hayatın akışına. Bir sabah, sonbaharda, dünyayla kavgam çoktan bitmiş diyerek uyandım.

 
 
 

Yorumlar


  • Instagram
  • YouTube

©2020, twentyfourthskyart

bottom of page