Ruhum, İlhan Berk köprüden geçiyor duyuyor musun?
- Baran
- 30 Tem
- 1 dakikada okunur

Henüz süresiz bir kızıllıkla, belki yıllardan da epey önce, ıslak dehlizlerde okumuş olduğum kitap, ruhlar hakkında birkaç şey söylüyordu. Söylem, kavramı nefes ile birlikte ele aldı. Sanki anbean hafifleyip sonra ağırlaşan, genişleyip daralan şey değilmiş de, içeri girip çıkandan bahsediyormuş gibi. Halbuki içerdeki içerde kalıyor. Ben onların arasında dervişe de abdala da rastlamakla meşhurum. Ruhum, rastlantı bataklığında bata çıka yürüyen; karmalarla üreyen o yılmaz kargı. Dirsek dirseğe çarpışmalarda haritalar ve insandaki dört yönü temsilen dört hayvan ve ortalarında bir dilberden mürekkep çarkı keşfediyorum. Yalnız, bileklerim kan içinde. Çünkü bıçaklı her şeyin köşeleri de keskin oluyor. Buna şaşıran ile sessiz kabullenici arasında, ikisine de eşit mesafede fakat tam ortalarında değil üçüncü bir kutup gibi diğerlerini dönüştüren ve kendini bağlayan, kuzeye doğru açılmış bir nokta görürseniz; artık ismimi, sevdiğim renkleri vesair bilmeye gerek kalmaz. Zaten biri ne zaman adımı sorsa, ben de ona adını soruyorum. Sonra isimler, nesneler art arda aktıkça karşımda iki boş göz yuvası ve üstlerine atılmış körpe kan lekeli çarşaf… Elime değen bu oluyor. Kitap ve kanın aynı renkten gelişi, meşhur yazarın hatasız kurgusundan kaynaklanmıyor, aksine ruha dair sorunlu yapıyı bir parmakla düzeltiyorum.

