top of page
Ay Aşamaları

Şiirin Gerçekliğine Dair

  • Yazarın fotoğrafı: Baran
    Baran
  • 17 Ağu 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 25 Eyl 2021

Şiir üzerinde şafak vakti güneşin doğacağının garantisini değil yalnız umudunu taşır. Sanat bir noktada, ademin gözünden, evrenin ahengiyle örtüştüğü için içselleştirilir halde ortaya çıktıysa da -pek tabii insan için böylesi de yeterlidir- hayatın gerçekliğinin hiddeti karşısında şiirin sırf bu hayalciliği kendine son dalı edinmesi yalnızca duygusal yaklaşımın getirdiği abartılı bir ifadedir. Şiiri ayakta tutan bir şeyler olmalı ki dün Gılgamış, İlyada ve Odessa bugün de Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak zihinde şekillenmekle kalınmayıp kâğıda dökülmüştür. Öyle ki yüzyıllar süren bu serüven boyu şiir biçim ve içerik olarak neredeyse hep aynı kalmıştır.


Şiir içinde, kendini bununla sınırlandırmamakla beraber, insana ait her şeyi taşır. Haliyle şiirin gerçekliği buradan bakıldığında insanlığın gerçekliği kadardır. İnsana ait her şey… Aşk, ölüm, acı, zevk… Ahlak hariç. Şiirin de şairin de ahlakı olmaz. Bu iddia şiirin/şairin ahlaksız olması gerektiğine dair değil; devlet gibi din gibi şiirin de yapı olarak içinde ahlaka yer olmadığıyla ilgilidir. Ahlak, etik gibi kavramlar insandan insana değişebileceğinden, şairden şaire ve şiirden şiire de değişebilir. Bu noktada Can Yücel’in şiiri Ahmet Haşim’e göre ahlaksız olabilecekken Cemal Süreya bu fikre katılmayabilir. Bu farazi ve alaycı sözün kastettiği “ahlaksızlık” meselesi şiirin gerçekliğine dair bize büyük bir ipucunun kapılarını aralıyor olabilir. Bu noktada ulaşılabilecek yegâne nokta ahlaka karşı takındığı şaibeli tavır sayesinde şiir; hayatın ve insanın hesaplanamazlığına, değişkenliğine ortaktır.

Ve şiir yine insan gibi yüzyıllar süren yaşantısı boyunca aynı şeyin etrafında aynı dertlerle ve aynı mutlulukla var olmuştur: Eşyanın tabiatı.

Ademin yaşayışında olağandışı görünüp birtakım duygularını (mutluluk, kıskançlık, efkâr… vs.) yönlendiren olayların tümü aslında eşyanın tabiatıdır. Daha önce sonsuz defa, milyarlarca insan farklı görünen aynı olayları yaşamış ve aynı duyguları paylaşmıştır. Sezar ihanete uğramış, Sokrates haksız yere suçlanmış, Napolyon sürgün edilmiştir. İşte insanın gerçekliği farklı kılıflarda aynı periyotlarla tekrar ederek süregelen bir tarihe dayanır. Fakat şiir insanın gerçekliğinden bu noktada ayrılır.

Tüm şiirler belli başlı noktalarda isyana tanık olmuş fakat Attila İlhan’a kadar hiçbir şiirde Jezabel kan içinde yatmamıştı.

Daha önce şiir tarihinde hiçbir karanfil yârin dudağından getirilmiş bir katre alev olmamıştı. Nazım Hikmet’e kadar güneşe akın yoktu, İlhan Berk’ten önce kimse şiirler okuyup şiirlerdeki yaşa gelmemişti. Anlaşılan şiir insanın gerçekliğini içinde tutar fakat bunu aşarak ilerlediği kendine ait bir gerçeklik söz konusudur. Güneşe akın eden fakat insandan eksik olarak borsalar kurup nakit para basamayan bir gerçeklik. Şiiri ve bu kurmaca gerçekliğini ayakta tutan şey tüm bunları kapsayan ya da hepsinin içinde bir yerlerde gizli bir şey olmalı.

 
 
 

Yorumlar


  • Instagram
  • YouTube

©2020, twentyfourthskyart

bottom of page